30.01.2022, 13:44

Antibiyotikler Her Derde Deva Değildir

Antibiyotikler, çeşitli bakterilerin çoğalmasını engelleyen veya onları öldürme yeteneği olan kimyasal maddelerdir ve özellikle son yüz yılda enfeksiyon tedavisinde önemli bir rol oynamıştır. 
İnsanların esas olarak antibiyotiklerle tanışması, İskoç bir bakteriyolog olan Alexander Fleming’in (1881-1955), 1928 yılında penisilini keşfetmesiyle oldu. Penisilinin bulunması ve kullanımının yaygınlaşması insanlar için önemli bir tehdit olan birçok enfeksiyon hastalığından kaynaklanan ölümleri azalttı ve tıp alanında ilaçlarla tedavi için yeni bir çağı başlattı. Özellikle penisilinlerin yaygın olarak kullanıldığı ikinci dünya savaşı sırasında birçok askerin hayatının kurtulması enfeksiyonların son bulacağı gibi bir algıya sebep oldu. Ancak durum hiç de öyle değildi. Penisilin buluşu nedeniyle Nobel ödülü alan Alexander Fleming, 1945 yılında antibiyotik direncinin oluşturacağı tehditler hakkında uyarılarda bulunuyordu. Nitekim çok geçmeden 1948 yılında penisilin dirençli stafilokok bakterileri salgınları bildirildi. Daha sonraki yıllarda yeni geliştirilen çeşitli antibiyotiklere karşı da dirençli bakteriler bildirilmeye başlandı. Bakteriler hayatlarını ve nesillerini devam ettirmenin bir yolunu bulmaya çalışıyor, karşılaştıkları antibiyotiklerin etki mekanizmalarına göre farklı savunmalar kullanarak onların etkisini azaltıyordu.  Antibiyotik direnci olarak adlandırılan bu durum özellikle antibiyotiklerin uygunsuz kullanımı ile giderek yaygınlaştı ve önemli bir küresel sorun haline geldi. Geçmiş yıllarda antibiyotikler bakteriyel hastalıkların çoğunu tedavi edebiliyorken, gereksiz veya hatalı kullanımlar nedeniyle yeni bulunan antibiyotiklere de kısa sürede direnç geliştiği anlaşıldı.  


Direnç gelişirse ne olur? Antibiyotiklere direnç, tedaviye cevap vermeyen etkenlerin yaygınlaşmasına, bu etkenlerle oluşan enfeksiyonların tedavi edilememesine ve hastaların kaybedilmesine sebep olur. Ayrıca direncin bakteriler arasında aktarılması, o ilacın etkisiz hale gelmesi ve elimizdeki ilaçları kaybetmemiz anlamına gelmektedir ki bu durum geleceğimizi de tehdit etmektedir. Bu, artık ilaçlarla tedavi edemeyeceğimiz enfeksiyonlarla karşılaşacağız demektir. Yeni ilaçlar bulunur düşüncesi bizi yanıltmamalıdır. Ne yazık ki yeni antibiyotik geliştirilmesi ve insanların yararına sunulması uzun yıllar almakta, elimizdekilere yeni antibiyotiklerin eklenmesi pek de kolay olmamaktadır.  Ayrıca her yeni ilaç, kullanıma girdikten bir süre sonra bu direnç gelişimi tehdidi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu durumda elimizdeki ilaçları doğru zaman ve miktarda kullanmak oldukça önem kazanmaktadır.  


Antibiyotiklerin tedavi edici özelliklerinin korunabilmesi, yani direnç gelişmemesi için hekim tarafından reçete edilmedikçe hiçbir antibiyotik kullanılmamalı, insan dışında hayvan ve bitkiler için de kontrolsüz kullanımı engellenmelidir.  Fazla miktarda veya gereksiz uzun süreli ilaç alma hem kişilerin karaciğer ve böbrek gibi organlarına zararlı olabilir hem de antibiyotiklere direnç gelişimini kolaylaştırır. Bu nedenle antibiyotiklerin bütün hastalıklara iyi geldiği gibi bir yanlış düşünce ile her türlü rahatsızlıkta antibiyotik içme isteğinden uzaklaşılmalıdır.   
Sonuç olarak hekim tarafından uygun görülen antibiyotikler kesinlikle önerilen miktarda ve önerilen sürede kullanılmalıdır. Çünkü antibiyotikler her derde deva değildir.

Yorumlar (0)