19.04.2021, 04:15

COVID-19 Aşılarından Ne bekliyoruz

Yeni varyantlar nedeni ile aşılar gücünü yitiriyor mu? Aşı etkinlikleri ile ilgili çok farklı veriler açıklanıyor, peki bunlar ne kadar doğru ve gerçekçi? Çevremizde aşılanan kişilerden de hasta olanlar var, aşılar yeterince korumuyor mu?

Öncelikle risk altındaki kişiler için ciddi sonuçları olabilen bir salgın ile karşı karşıyayız. Hem COVID-19 salgınında, hem de daha önceki koronavirüsler ve ilgili çalışma verileri ile edindiğimiz tecrübeler gösteriyor ki; bu hastalık kalıcı bir bağışıklık bırakmıyor. Hastalığı geçirip iyileşenler yeniden hasta olabildiği gibi, aşılanan kişilerin de gelecekte enfeksiyon ve hatta hastalık için bir derece risk altında olduğu unutulmamalı. Bununla beraber aşılamanın şiddetli hastalık gelişimini ve yoğun bakım gereksinimini önleme gibi kritik konularda çok ciddi faydaları bulunduğu da bilinen ve doğrulanmış bir gerçek. Haziran 2020’de ortada henüz hiçbir aşı yok iken FDA tarafından ilan edilen “bir COVID-19 aşısının hastalık bulaşını %50 önlemesi ve şiddetli hastalık gelişmesini engellemesi” beklentisi günümüz için de geçerliliğini koruyan en gerçekçi beklenti olarak karşımızda duruyor. Ayrıca, farklı aşılar için açıklanan %90 ve üzeri koruyuculuk oranlarının 2-3 aylık izlem sonuçları olduğu da unutulmamalı. Aşılardan temel beklentilerimiz semptomatik hastalık gelişimini önleyerek salgının küresel yayılımını azaltması yanında bireysel düzeyde bizleri şiddetli hastalıktan, hastaneye yatış ve solunum cihazı gereksinimi gibi durumlardan koruması iken, koronavirus enfeksiyonlarının doğası gereği enfeksiyon ve hastalığa yakalanmaktan bizi koruması üçüncü ve nihai hedef olarak görülmeli.

Aşıların koruyucu etkinlikleri veya yeni varyantlarından ne kadar etkilendikleri ile ilgili birbiriyle çelişiyor gibi gözüken farklı çalışma sonuçlarını duyuyor ve okuyoruz. Bu çalışmalarda birbirinden farklı sonuçlar sunulmasının en temel nedeni; çalışma tasarımlarının farklılığından kaynaklanıyor. Yani çalışmanın kimler üzerinde, hangi yöntemlerle, ne kadar sürede yürütüldüğü gibi farklı parametrelerin varlığı farklı sonuçların ortaya çıkmasına neden oluyor. Aslında araştırmacıların sundukları veriler genel olarak doğru ve büyük ölçüde birbiri ile uyumlu. Ancak, her bir çalışma grubu “büyük resmin kendilerini daha çok ilgilendiren küçük bir parçasını inceliyor”. Burada bizlerin yapması gereken farklı çalışmalardan gelen verileri genel bir bakış açısıyla inceleyerek, yani büyük resme bakarak önümüzdeki süreçte yapılması gerekenleri planlamak.

Yeni varyantlar ve farklı aşı tipleri

Özellikle 2020 yılı sonundan itibaren dünyanın belirli bölgelerinde ortaya çıkan ve birçok bölgeye yayılıp bazı ülkelerde baskın kökenler haline gelmeye başlayan yeni varyantlar insanlar arasında endişelere neden oldu. Bu varyantların bulaştırıcılık düzeylerindeki olası artışlar ve aşı etkinlikleri üzerine olası olumsuz etkileri çok tartışıldı ve bilimsel çalışmalarla incelendi. Detaylara girmeden bu durumu ve muhtemel etkilerini basit bir ifade ile şu şekilde açıklayabiliriz. İçerisinde sevdiklerimizin bulunduğu büyük bir araç düşünelim. Büyük dikenlerle-çivilerle dolu tehlikeli bir yoldan geçmek zorunda olduğumuzu ve aracımızın 20'den fazla tekerleği bulunduğunu varsayalım. Farklı aşı çeşitlerinin belirli noktalardaki yetersizlikleri aracımızın bazı lastiklerini zayıflatabilir veya farklı varyantların dikenleri bazen bazı tekerleri patlatabilir. Ancak bu durumlar bu tehlikeli yoldan geçişimize engel olmaz. Yapılan çalışmalarda her bir mutasyonun, her bir varyantın; farklı aşı tipleri veya farklı monoklonal antikor ilaçlara karşı etkinlikleri incelendi ve inceleniyor. Ancak bu çalışmaların önemli bir bölümü küçük gruplarda yürütülen ön çalışmalar iken, bir kısmı da laboratuvar koşullarında yürütülen in-vitro çalışmalardan oluşmakta. Bir aşının yeni bir varyanta karşı in-vitro etkinliği %30-40 iken, bağışıklık sisteminin kompleks ve çok yönlü kapasitesi ve dinamik mücadele organizasyonu nedeni ile in-vivo etkinliği %70-80 olabilir. Bağışıklık sistemimizin bir viral enfeksiyonla mücadelesinde interferon gibi doğal bağışıklıktan başlamak üzere, antikor temelli koruma, T hücrelerinin aracı olduğu hücresel bağışıklık ve hafıza hücrelerine uzanan çok güçlü mekanizmalar görev alıyor. Bu yüzden sadece S proteinini nötralize eden antikorlar ile ilgili veriler üzerinden çıkarım yapmak ve endişelenmek yersiz olabilir. Kaldı ki, sadece S proteini üzerinde onlarca farklı antikor hedefi olduğu ve bunların birçoğunun nötralizan etkinliğinin gösterildiği de unutulmamalı. Virüsün M ve N proteinleri gibi farklı proteinlerine karşı oluşan nötralizan antikorlar da var. Öyle ki bu proteinleri hedefleyen aşılar da tasarlanıyor. Gelecekte daha kapsamlı veriler ortaya çıktığında elbette aşı seçimini daha kolay ve daha net bir şekilde yapabiliriz. Ancak şu an da bu riskli yolculuğu en akılcı ve güvenli bir şekilde tamamlamamız lazım. Bütün bunları bir kenara bıraksak bile; aşılanmamış kişilerin önemli bir kısmının bile hastalığı hafif belirtilerle geçirdiği düşünüldüğünde ayrıntılarda boğulmamamız gerektiğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak mevcut aşılar bağışıklığımızı güçlendirerek bu tehlikeli yolculuğu başarıyla tamamlayabilmemize katkı sunacaktır. Son bir öneri; bu yolculukta aracımızın yolculuğunu ve tehlikeli bölgeden geçişini zora sokabilecek bir durumda araca çok fazla yük yüklemek, yani yüksek viral yük maruziyeti olacaktır. Bu nedenle aşılanmış olsak bile, yüksek viral yük maruziyetinden kaçınmak ve riskli ortamlarda uzun süre bulunmaktan kaçınmak önemli.

Yorumlar (0)