22.09.2021, 12:31

MESAFELERİ AŞIN AŞI İLE BARIŞIN!

Tıp Bilimi içinde “İmmünoloji” adı verilen ve bağışıklığın temel mekanizmalarını araştıran bilim dalının ayrıntılarında “insan mucizesini” yine insana sunan binlerce bilgi bulunmaktadır. Bu bilgiler bize vücudun savunma mekanizmalarını, bu mekanizmalar içinde hücrelerimizin, moleküllerin, proteinlerin adeta akıllı davrandığını, önemli bir kısmının hafızası olduğunu, benzeyeni ve benzemeyeni seçebilme, insanı yabancı olan her şeyden koruma refleksi taşıdığını ve bu amaçla her yolu denediğini göstermektedir. “Vücudumuzun savunma mucizesi” hakkında bilimsel ayrıntıları anlatan kitaplar ve makalelerdeki bilgilerin üstüne, işin uzmanları yenilerini koyarak bir çığ gibi büyüyen bilgiyi oluşturmaya devam ediyor. Bu bilgiler, doktorların hastalıkları anlama ve tedavi etmelerine, kendilerini ve hastalarını korumalarına da yol gösteriyor.

“Viroloji” bilim dalı araştırmacıları ise; virüsün tanımlanması, üretilmesi, aşı çalışmaları yanında hastalığın seyri sırasında oluşan mutasyon ve varyantların tanımlanması için laboratuvar çalışmalarında aktif rol alıyorlar. Böylelikle; salgın mücadelesinde önemli bir görev üstleniyorlar. Tababet mesleği içinde COVID-19 hastalarına yakından dokunan, hizmet eden Enfeksiyon Hastalıkları, Dahiliye, Göğüs ve , Çocuk Hastalıkları uzmanı hekimler yanında, hastalıkların önlenmesi ve özellikle korunmada önemli bir yeri olan aşı ile ilgilenen farklı ülkelerde çalışan yüzlerce bilim insanı var.

Gündemimiz salgın olunca; dünyada ve Türkiye’de herkesin evinde “film mi izlesem, oyun mu oynasam, sosyal medyada mı yazsam ?” dediği aylar boyunca, bu bilim insanlarının COVID-19 ile ilgili yaptığı ve yoğun emek sarf ederek, risk alarak kullanıma sunduğu aşılardan bahsetmeye devam etmek gerekiyor. Aşıyı kabul etmeme değiştirilemez bir kanaat olduğunda; tedaviyi ret, kan naklini ret, kemoterapiyi ret veya ameliyatı reddetmek bir inancın veya tercihin parçası olduğunda buna saygı duyulabilir. Hekimler bilimsel verileri paylaşır, etraflıca riskleri anlatır ve kararı hastaya bırakır. Ama bazı bireylerin, tereddüt yaşayanları kutuplaştırmaya itecek şekilde etkilemeye çalışması ve salgın devam ederken hastalıktan ölme ihtimali olan özellikle immun yetmezlikli, başka tedaviler alan, ek hastalığı olan, yaşlı ve gebelere hastalığın bulaşmaması için zorunlu olan tedbirleri engellemeye çalışmasının saygı duyulacak bir tarafı yoktur. Aşı tereddüt ve reddi sadece bizim ülkemize ait bir sorun değildir. Çin’de COVID-19 aşılanmasını kabul oranı %90 iken Rusya da bu oran %55 lerdedir.

Bu konuyu incelerken şunu da unutmamalıyız ki; COVID-19 için aşı olmasaydı bugün dünya ve biz neden aşı üretilemedi diye konuşuyor olabilirdik.

“Aşı ile savaşan onu hastalıktan daha tehlikeli mutlak düşman olarak gören bazı zevâtın akıllarında- gözlerinde büyüttüğü şey gerçekten hastalıktan daha tehlikeli ve zararlı mı?” gözden geçirmek gerekir:

Viral hastalıkların çoğunda hasta akıbetinin ne olacağı, virüsün insan vücudundaki yolculuğuna; yani çoğalma, yerleşme, vücudumuzdaki olağan mekanizmalara zarar verme karşısında insan vücudunun savunma kabiliyetine ve bu savaşın nasıl sonuçlanacağına bağlıdır. Bu mekanizmanın oluşumundan ve nasıl önlenebileceğinden kısaca önceki yazımda bahsetmiştim. Bu savaşta avantajlı hale gelmek yani duyarlı olan insanı virüse karşı duyarsız hale getirmek, insan savunmasını önceden bu savaşa hazırlamakla mümkündür. İşte İmmunolog ve aşı çalışması yapan bilim insanlarının vücudumuzun savunma mucizesini kullanması burada devreye girmektedir.

İmmunolojik araştırmalar, klinik gözlemler, hasta takipleri gündemde olan COVID-19 salgını konusunda insanların savunma sistemlerini önceden uyararak onları adeta “savaşa hazırlayan aşı” hakkında bize önemli ve kıymetli bilgiler sunuyor. Aşı, koruyuculuğu başladıktan sonra oluşturduğu bağışıklık ile hastalığın ağır geçirilmesini, yoğun bakıma yatışları ve ölümleri azaltıyor. Bu etkinin ne kadar süreceğini öğrenmek ise, savaşın ne kadar süreceğini görerek yaşayarak ulaşacağımız bir bilgi olacaktır.

Aşıya Mesafe: “Aşı vücudumuza verilen yabancı bir maddedir.”

Aşı, insanın hastalıklara karşı kullandığı savunma sisteminin anlaşılmasıyla kullanılmaya başlanan, hastalık benzeri etkileri önceden oluşturarak özellikle çocukların ölümü ile sonuçlanan birçok hastalık için önemli bir korunma yolu sunan, son yüzyılın en önemli buluşlarından biridir. Hemen hemen bütün aşılarda mekanizma birbirine benzerdir: Hastalık oluşturan virüs veya bakterinin etkisini azaltarak veya ona benzeterek oluşturulan özel bir sıvının insan vücuduna verilmesi ve hastalıkta oluşması beklenen savaş için düşmanın önceden tanıtılması… Tam anlamıyla aslında vücudun savunma mucizesini kullanmak... Ve şanslıyız ki şu anda aşılar, yüzyılın ilk başlarına göre standartlaşmış bilimsel çalışmalarla, modern tesislerde, steril, ölçülebilir, denetlenebilir şartlarda seri üretim yapabilecek alt yapılar kullanılarak ve bu konuda iyi eğitim alan uzmanlar tarafından üretilmektedir. Yabancı bir maddenin vücuda verildiği kısmı doğrudur ama unutulan şey; insandan insana çok hızlı geçen virüsün bize ondan daha fazla yabancı olduğudur. Üstelik virüs alındığında yaşanacak mücadele sırasında vücuda çok daha fazla yabancı ilaç, serum verilecek, kateter benzeri yabancı cihazlar takılacaktır. Aşılamada amacımız; bu madde yabancı ve zararlı diye hücrelerimize tanıştırmak, vücudumuz savunma sistemi onu yeniden gördüğünde yayılmasını önlemesini sağlamaktır. Aşının sıvı hale getirilmesi, zerk etmenin ve dağılımının daha kolay olmasından tercih edilir.

Yıllardır diğer aşılarla ilgili tereddüt yaşamadan ve içeriğini sorgulamadan aşı yaptıran insanlar, COVID-19 aşısına karşıt görüşlerin yükselmesi ile kararsızlığa sevk edilmekte, aşıların içeriğini sorgular hale gelmektedir. Bu da toplumda ulaşmamız gereken bağışıklık oranının gerilerde kalmasına sebep olmakta ve diğer rutin aşıların güvenirliği için de risk oluşturmaktadır. Aşı tereddütlerinin sağlam dayanağının olmadığının ve hekimlerin bağışıklamayı arttırmak istemesindeki amacın anlaşılabilmesi, en azından sabit fikirli olmayan ve kendisi kadar başkalarının sağlığını da düşünme erdemine sahip insanlarımızı bu konuda rahatlatarak aşıyla barışmalarını sağlayacaktır.

Aşıya Mesafe: “COVID-19 aşılarının çok yan etkisi var”

Vücut yapılarımız taşıdığımız genetik özelliklere, cinsiyetimize, yaşımıza, yaşadığımız iklim, beslenme özellikleri vs. gibi birçok faktöre bağlı olarak kimyasal, polen, gıda, hatta diğer canlılara karşı bile birbirinden farklı reaksiyon ve cevaplar verir. Buna ilaçlar da dahildir. Yani sadece hekimler tarafından verilen ilaçlar değil, temas ettiğimiz birçok şey bedenimizde bir takım yan etkiler oluşturabilir ki bunların miktarı arttığında oluşan etkiler hastalıklara benzer. Bu etkiler keyif amaçlı kullanılan sigara, içki, çeşitli bitkisel katkı maddelerinde de görülmektedir ve insanlar bu yan etkinin nedenini bile fark etmeyebilir. Kontrollü randomize çalışma (bir maddeyi kullanan ve kullanmayan iki benzer insan grubu oluşturarak karşılaştırmalı inceleme) yapılmadığında günlük alınacak miktarı standart hale getirilmemiş farklı bitki köklerinden, tohum yağlarından yapılan maddeleri fazla miktarda kullananlar faydadan çok zarar görebilir. Tıbbi ilaç ve aşı gibi içeriği bilinen, kimde ne kadar aralıkla kaç mg yapılacağı çeşitli çalışmalarla belgelenmiş, kabul gören, bilim insanlarınca ve otoritelerce izin ve ruhsatı alınmış maddelerin ise, kullanılabilmeleri zaten fayda ve zararlarının raporlanmasına bağlıdır. Dolayısı ile içeriği ne olursa olsun insan vücuduna verilen bütün maddelerin yan etkileri prospektüslerine yazılmak zorundadır. Birçok farklı özellikte insan kullandığı ve yan etki takibi dünya çapında yapıldığı için yan etkisi tanımlanmamış ve hiç yok denebilecek bir ilaç veya aşı yoktur. Komplikasyonu, riski yok denebilecek ameliyat olmadığı gibi... Yani Tıp bilimi yaptığı her işin iyi ve zararlı yanını ortaya koymak zorundadır. Hekimler bu doğrultuda güncel bilgiler ile hastalarını bilgilendirip faydanın zarardan fazla olduğu durumları yapmaya çalışarak mesleklerini icra ederler. Aşının zararlı olabileceği gruplara aşı yaptırmamaları yönünde önerilerini açıklarlar. Şu andaki bilgilerimize göre aşının zararı ve yan etkisi daha fazla olsaydı dünya çapında uygulanmasına izin verilmezdi. Ayrıca aşıya mesafe koyanlar, hastanelerde yatan hastalardaki hastalık yan etkileri görselerdi aşının yan etkisini söz konusu etmezlerdi.

Aşının yan etkileri olarak özellikle halsizlik, kas ağrısı ve enjeksiyon bölgesindeki kolda ağrı sık görülmektedir. Buna bazı hassas kişilerde yüksek ateş eklenmektedir. Yan etkilerin sık karşılaşılır olması aynı dönem aralığında farklı özelliklere sahip çok kişiye aşı yapılması ile orantılı olarak artmaktadır. Ancak yan etkiler değerlendirilirken fayda ve zarar oranına dikkat etmek gerekir. Hastalığa yakalanan kişilerin yaşadığı ateş, kas ağrısı, nefes almada zorluk, hastaneye yatış esnasında karşılaştığı ağır müdahale ihtiyacı ve hastalık sonrasında COVID-19’a bağlı uzun süren problemler, hatta yüksek ölüm oranı, yan etki olarak aşı ile karşılaştırılamayacak kadar yüksektir. Milyarlarca doz aşı yapılmasına rağmen halen bildirilen aşı yan etkileri birçok aşıda olduğu gibi kısa süreli ve geçicidir. Yan etkiler, istirahat, sıvı takviyesi ve ağrı kesicilerle geçmektedir. Yan etkiler takip edilmekte ve raporlanmakta, bu raporlara göre gerekirse kullanım önerilerinde güncellemeler yapılmaktadır. Bu yan etkiler ile ilgili ayrıntılı bilgiler Sağlık Bakanlığı, Dünya Sağlık Örgütü ve Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezleri gibi resmi sitelerde yer almaktadır. Nadir görülen ve en önemli yan etki olan anaflaksi Pfizer ve Moderna aşısı yapılan bir milyon kişinin 10’unda görülmektedir. Bu reaksiyon kişilerdeki aşırı duyarlılıkla ilgilidir ve COVID-19 aşısı ile ilgili bir durum olmayıp başka ilaçlarda da görülebilmektedir. Aşı ile ilgili kılavuzlar bu riske karşı insanları aşılamadan sonra en az 15 dakika gözlem altında tutmayı ve uygun tıbbi müdahale şartlarında aşının yapılmasını önermektedir ki ülkemizde bu uygulanmaktadır. mRNA aşıları, bileşenlerinden herhangi birine karşı bilinen ciddi alerjik reaksiyon öyküsü olan kişilere uygulanmamalıdır ve ilk dozda anafilaksi yaşayanlara ikinci doz mRNA aşısı yapılmamalıdır. Bu anlamda aşı olacaklar bilgilendirilir ev anaflaksi riskinin söz konusu olduğu durumlarda hiç kimseye aşı zorunlu kılınmaz.

Ülkemizde olmayan Adenovirüs vektör aşıları “AstraZeneca, Janssen, Gamaleya ve CanSino Biologics” trombosit sayısında düşme ve/veya damar içi pıhtıları içeren çok nadir bir pıhtılaşma sendromu ile ilişkilendirilmiştir. Bunu destekleyen ve desteklemeyen sonuçlar vardır. Ancak özellikle gençlerde risk artışı değerlendirilen bazı ülkelerde bu sonuçlara dayanılarak gençlere aşıların önerilmemesi yoluna gidilmiştir.

Bunun dışında yaşlı kişilerde olağan veya başka sebeplerle meydana gelebilecek ölümler; aradaki ilişki bilimsel olarak ispatlanmadan medya yoluyla aşıya isnat edilerek insanların aşıyla arasına mesafe konulmaya çalışılmakta ve spekülatif bazı amaçlarla kasti olarak yanlış yorum ve bilgilendirmeler yapılmaktadır.

Aşıya Mesafe: “Aşıya karşı değilim. Ama bir aşı hazırlamak yıllar alır. Bu aşı çok hızlı üretildi. Güvenmiyorum.”

Tıbbi teknolojik imkanlar günümüzde aşıların ilk üretildiği zamanlara göre daha ileri düzeydedir. İlk COVID-19 aşılarını üreterek insanlara uygulayan Çin, Almanya, Rusya gibi birçok ülkenin zaten aşı üreten laboratuvarları vardı. Virüsün genetik haritalanması gibi süreçler eskiye göre daha çok sayıda olan biyogüvenlik düzeyi yüksek laboratuvarlarda ve daha hızlı yapılabilmektedir. Pandemi ilanından sonra her ülke bu konuda alarm durumuna geçtiğinden, hatta bunu öncelikli ilan ettiklerinden aşı üretimine ciddi bir maddi destek sağlanmıştır. Altyapısı uygun ve aşı geliştirme yöntemlerini bilen araştırmacılar için farklı bir virüsle aynı yöntemleri kullanarak aşı geliştirmenin -üstelik bu acil bir durum ise- çok uzun bir süre almayacağı aşikardır. Aşının uygulamaya sunulmasındaki süreyi daha çok “güvenlik ve etkinlik çalışmaları” dediğimiz gönüllü insanlarda denenmesi ve etkinliğinin takip edilmesi oluşturmaktadır. Gönüllülerin kolay bulunması ve takip edilebilir olması aşı çalışmalarını hızlandırmaktadır.

Ölüm oranı yüksek bir salgın olması nedeniyle preklinik laboratuvar çalışmaları ve insanlardaki Faz çalışmalarının değerlendirmeleri hızlı yapılarak aralarındaki süre kısaltılmaya, bir sonraki aşamaya hızlı geçilmeye azami gayret edildi. Ayrıca prosedür, izin gibi konularda her ülkeden yardım alan araştırmacılar daha rahat çalışma imkânı elde ettiler. Bu durum aşının uygulamaya girme süresini tarihteki diğer aşılara göre kısaltmış gibi görünebilir. Ülkemizde bile bu kısa tabir edilen sürede –COVID-19 öncesi aşı üretimi olmadığı halde- birçok aşı çalışması yapılmış, bunlardan Faz 3 çalışmasına ulaşan aşılar olmuştur. Aslında aşının hazırlanması normalden hızlı olmadı. Olağanüstü ölüm sayılarına ulaşan bir salgın nedeniyle kullanıma sunulması en kısa süreye indirilmeye çalışıldı ve dünyanın tıbbi bilimsel imkanlarına göre bu olabilecek en olağan süreydi.

Hastanelerde COVID-19 hastaları azalsın, meslektaşları hastalanmasın, insanlar ölmesin diye aşıya destek veren, uzun süredir yoğun çalışmaktan tükenmişlik yaşayan sağlık çalışanlarına destek olmak vakaları azaltmakla mümkündür. İnsanlar arası mesafelerimiz ve maske kullanımı şimdilik devam edebilir ama aşıya karşı mesafelerin bir an önce kaldırılması gerekmektedir. Aşıya mesafe koyanların argümanları ile ilgili cevap ve açıklamalar, bir yazının hacmini aşmaktadır. Bir sonraki yazıda devam etmek üzere; aşı olmayanları aşıyla barışmaya davet ederek bitiriyorum.

Yorumlar (1)
Ali beke Bilgiseven 3 yıl önce
Sayın hocam teşekkür ederim.istanbul sağlık bilimleri üniversitesi rektör ve değerli öğretim görevlisi ve personeline çok selam olsun üniversite nz eczacılık fakültesi öğrencisi kızım hilal Nur Bilgiseven babası olarak Şükranlarımı sunuyorum.iyiki isb üniversitesi ni tercih etmişiz Rabbime şükürler olsun. Aslen karamanliyiz İzmir'de görev yapıyorum kızlarım okusun vatana millete hayırlı olsun diye . selamlarımla .bu hata ettiysem vaktinizi aldığım için hakkınızı helal edin lütfen.