Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülçin Alp Avcı, kişiye özel probiyotiklerin hastalık risklerini yönetmede yeni bir kapı açtığını belirtiyor.
Sağlık dünyasında sessiz ama derin bir dönüşüm yaşanıyor. Uzmanlara göre bu dönüşümün merkezinde artık yalnızca ilaçlar değil, bağırsaklarımızda yaşayan görünmez bir dünya var. Bu dünyanın adı mikrobiyota ve vücudumuzdaki trilyonlarca mikroorganizma, sağlığımızın kaderinde söz sahibi.
Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülçin Alp Avcı, kişiye özgü probiyotik uygulamalarının giderek önem kazandığını belirterek şu çarpıcı tespiti yapıyor:
“Bağırsak mikrobiyotası her insanda farklıdır. Bu nedenle herkes için tek tip probiyotik anlayışı artık geride kaldı. Kişiye özel analiz yapılmadan alınan probiyotiklerin beklenen yararı sağlamaması hatta istenmeyen sonuçlara yol açması mümkündür.”
Mikrobiyota yalnızca bağırsak değildir, bütün vücudun ortağıdır
Bilim insanlarına göre mikrobiyota yalnızca sindirim sistemini değil, bağışıklık, metabolizma, hormon dengesi ve ruh halini de etkiliyor. Mikrobiyotadaki dengenin bozulması obezite, diyabet, alerjik hastalıklar, otoimmün hastalıklar ve bazı psikiyatrik tablolarla ilişkilendiriliyor.
Prof. Dr. Avcı bu durumu şu sözlerle özetliyor:
“Bağırsak mikrobiyotası artık ikinci beyin olarak kabul ediliyor. Onu anlamak, hastalıkları anlamak demektir.”
Herkes probiyotik kullanmalı mı? Net cevap: Hayır
Son yıllarda yaygınlaşan “herkes probiyotik kullanmalı” düşüncesine karşılık uzmanlar temkinli.
Avcı, bilinçsiz probiyotik kullanımının doğru bir yaklaşım olmadığını vurguluyor:
“Her probiyotik her kişide aynı etkiyi göstermez. Hangi tür bakteriye ihtiyaç duyulduğu ancak mikrobiyota analizi ile belirlenebilir. Bilinçsiz probiyotik kullanımı, gerçek ihtiyacı maskeleyebilir.”
Doğal kaynaklar sofrada ama herkes için yeterli olmayabilir
Yoğurt, kefir, tarhana, turşu, boza ve fermente peynirler doğal probiyotik kaynakları arasında yer alıyor. Ancak bu besinlerdeki bakteri türleri ve canlılık düzeyleri kişisel ihtiyaçları her zaman karşılamayabiliyor.
Bu nedenle kişiye özel probiyotik dönemi, yalnızca bir tercih değil, bilimsel bir gereklilik olarak görülüyor.
Kişiye özgü probiyotik nedir?
Kişiye özgü probiyotik yaklaşımında:
• bireyin bağırsak mikrobiyotası analiz ediliyor
• eksik veya baskılanmış bakteriyel türler belirleniyor
• buna uygun probiyotik içeriği oluşturuluyor
Yani probiyotik seçimi tahmine göre değil, kişisel biyolojik veriye göre yapılıyor.
Klinik çalışmalardan umut veren sonuçlar
Son yıllarda yürütülen araştırmalar, kişiselleştirilmiş probiyotik yaklaşımlarının:
• antibiyotik sonrası bağırsak dengesinin daha hızlı toparlanması
• bağışıklık sisteminin güçlenmesi
• metabolik sendrom ve gastrointestinal hastalıklarda destekleyici etki
gibi alanlarda önemli sonuçlar verdiğini ortaya koyuyor.
Uzmanlar, kişiye özgü probiyotiklerin tek başına mucize çözüm olarak görülmemesi gerektiğini, ancak modern tıbbın güçlü yardımcı araçlarından biri haline geldiğini vurguluyor.
Gülhane’de bilim ürüne dönüştürülüyor
Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Yerleşkesinde yürütülen projelerde mikrobiyota analizi ve kişiye özel probiyotik formülasyonları üzerine yoğun Ar-Ge çalışmaları yapılıyor. Üniversite ile sanayi kurumları arasındaki iş birliklerinde hedef, laboratuvarda üretilen bilginin doğrudan topluma ulaşması.
Sonuç: Sağlıkta yeni anahtar, kişiye özel yaklaşım
Uzmanlara göre sağlıkta gelecek artık tek tip reçetelerde değil, kişisel biyolojik haritanın okunmasında.
Prof. Dr. Gülçin Alp Avcı’nın sözleri bu tabloyu net biçimde özetliyor:
“Doğru mikrobiyota analizi, kişiye özel sağlık haritasıdır. Kişiye özel probiyotik kullanımı, yakın gelecekte sağlık yönetiminin temel başlıklarından biri olacak.”