Türk Kaynaklara Göre Gromni: Yerleşim, Mimari ve Anadolu Hafızası
Türk akademik çalışmaları ve Kültür ve Turizm Bakanlığı envanterlerine göre Kromni Vadisi, 1. ve 3. derece arkeolojik sit alanı niteliği taşıyor. Vadide tespit edilen yapılar; kiliseler, şapeller, taş konutlar ve teraslanmış yerleşim alanlarından oluşuyor.
Türk araştırmacılar, vadinin mimarisine dikkat çekiyor:
Yapılar, doğal arazi eğimine uyumlu, su kaynaklarına yakın ve heyelan riskini azaltacak biçimde konumlandırılmış. Bu durum, Kromni’nin yalnızca tarihî değil, mühendislik açısından da bilinçli bir yerleşim olduğunu ortaya koyuyor.
Türk kaynaklarda Gromni, Anadolu’nun çok dinli ve çok topluluklu yaşam geçmişinin doğal bir parçası olarak ele alınıyor; bölge tarihinin yalnızca tek bir kimlikle okunamayacağı vurgulanıyor.
Yunan ve Yabancı Kaynaklarda Kromni: Pontus’tan Mübadeleye
Yunan ve yabancı akademik kaynaklarda ise vadi Κρόμνι (Kromni) adıyla anılıyor. Bu çalışmalarda Kromni, Pontus Rum kültürü içinde dağ yerleşimlerinden biri olarak tanımlanıyor. Özellikle 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başına ait anlatılarda, vadinin dini yapıları ve eğitimli nüfusuyla öne çıktığı belirtiliyor.
Uluslararası akademik çalışmalar, Kromni Vadisi’ni antik çağdan Osmanlı dönemine kadar kesintisiz yerleşim izleri taşıyan bir alan olarak değerlendiriyor. Bu çalışmalarda vadi, etnik bir anlatıdan ziyade demografik dönüşümlerin gözlemlenebildiği bir örnek alan olarak ele alınıyor.
1923 Mübadele: Ortak Tarihte Kırılma Noktası
Türk ve yabancı kaynakların kesiştiği temel noktalardan biri 1923 Türk–Yunan Nüfus Mübadelesi. Bu süreçle birlikte Kromni Vadisi’nin demografik yapısı köklü biçimde değişti. Yabancı kaynaklar bu süreci “zorunlu göç” perspektifiyle ele alırken; Türk çalışmalarında mübadele, Anadolu’da yeni bir toplumsal düzenin kurulma süreci olarak değerlendiriliyor.
Her iki yaklaşımda da ortak olan nokta şu:
Mübadele sonrasında Kromni Vadisi, sessizleşen ama yok olmayan bir hafıza mekânına dönüştü.
Bugün Gromni: Ayrıştırmadan Okunan Bir Miras
Günümüzde Gromni (Kromni) Vadisi, Türk akademik literatüründe kültürel miras ve turizm potansiyeli açısından ele alınırken; yabancı çalışmalarda tarihsel bellek ve mekân çalışmaları kapsamında değerlendiriliyor.
Uzmanlar, vadinin yalnızca “eski bir Rum yerleşimi” ya da “terk edilmiş yapılar bütünü” olarak değil;
Anadolu’nun çok katmanlı tarihinin somut bir örneği olarak korunması gerektiğini vurguluyor.
Taş duvarlar, yıkık kiliseler ve patika yollar bugün şunu söylüyor:
Gromni, geçmişin kavgasını değil; geçmişin tanıklığını taşıyor.
Tarihi Kim Yazıyor, Kim Okuyor?
Tarih çoğu zaman geçmişin değil, bugünün aynasıdır. Hangi olayın öne çıkarıldığı, hangisinin sessizce geçildiği; kimin “mağdur”, kimin “haklı” ilan edildiği çoğu zaman akademik kaygılardan çok politik reflekslerle şekillenir.
Anadolu coğrafyası bu açıdan en kırılgan alanlardan biridir. Çünkü bu topraklar, tek bir kimliğin değil, yüzyıllar boyunca birbirine temas eden halkların, inançların ve dillerin mekânıdır. Gromni (Kromni) Vadisi tam da bu nedenle yalnızca bir yerleşim alanı değil; tarih okuma biçimlerimizin turnusol kâğıdıdır.
Gromni: Bir Vadiden Fazlası
Gümüşhane’nin Torul ilçesinde yer alan ve halk arasında Gromni olarak bilinen Kromni Vadisi, Türk kaynaklarda genellikle arkeolojik ve mimari bir miras alanı olarak tanımlanır. Sit alanı statüsü, yapıların yerleşim planı, coğrafyayla uyumu ve korunması gereken kültürel değerler öne çıkar.
Yunan ve bazı yabancı kaynaklarda ise Kromni, Pontus Rum kültürünün dağlık yerleşimlerinden biri olarak ele alınır. Bu anlatılarda vadi, 1923 mübadelesiyle kopan bir hayatın, yarım kalan bir hafızanın simgesidir.
Sorun şu noktada başlar:
Bu iki anlatı birbirini dışladığında, tarih siyasallaşır.
Siyasallaşmış Tarih Ne Yapar?
Siyasallaşmış tarih:
- Mekânı kimliğe hapseder,
- Hafızayı taraflara böler,
- Geçmişi anlamak yerine geçmiş üzerinden hak iddia etmeye başlar.
Oysa Gromni Vadisi ne yalnızca “bir Rum yerleşimi”dir ne de sadece “terk edilmiş yapılar topluluğu”. Burası, Anadolu’nun tarihsel sürekliliğinin bir parçasıdır.
Türk akademik çalışmalarının işaret ettiği mimari bilinç, Yunan kaynaklarının vurguladığı kültürel yaşam ve yabancı araştırmaların ortaya koyduğu demografik dönüşüm; birbirini yok eden değil, birlikte anlam kazanan verilerdir.
Ortak Hafıza Nedir, Ne Değildir?
Ortak hafıza;
- Suçu eşitlemek değildir,
- Tarihi sulandırmak değildir,
- Kimlikleri yok saymak değildir.
Ortak hafıza, aynı mekânın farklı zamanlarda farklı insanlar tarafından yaşanmış olduğunu kabul etmektir.
Gromni Vadisi’nde bir kilisenin varlığı, Anadolu’nun Türk yurdu olduğu gerçeğini zedelemez. Aynı şekilde, bu toprakların Türk-İslam tarihi içindeki merkezi rolü de geçmişte yaşamış diğer toplulukları inkâr etmeyi gerektirmez.
Sorun inkârda değil; tek anlatıya mahkûm olmaktadır.
Akademi ile Gazetecilik Arasında Bir Yol
Akademinin dili çoğu zaman soğuk ve erişilmez, gazeteciliğin dili ise bazen aceleci ve yüzeyseldir. Oysa tarih gibi hassas bir alanda ihtiyaç duyulan şey, bu iki dilin kesişimidir.
Gromni örneğinde:
- Akademi bize veriyi,
- Gazetecilik ise bağlamı sunar.
Taşın nerede durduğunu akademi söyler; o taşın neden hâlâ konuştuğunu gazetecilik anlatır.
Mübadele: Bir Travma mı, Bir Kuruluş mu?
1923 mübadelesi, Yunan kaynaklarında çoğu zaman travmatik bir kopuş, Türk kaynaklarında ise ulus-devlet inşasının zorunlu bir adımı olarak ele alınır. Her iki yaklaşım da kendi bağlamında doğrudur; fakat eksiktir.
Eksik olan şudur:
Mübadele, sadece insanların değil, mekânların da yerinden edildiği bir süreçtir.
Gromni Vadisi bu yüzden sessizdir. Çünkü orada kalan yalnızca taş değil; yarım kalmış hayatların izidir.
Tarihi Siyasetten Kurtarmak Mümkün mü?
Zor ama mümkündür.
Bunun yolu:
- Tarihi sloganla değil, sabırla okumaktan,
- Kimlik üzerinden değil, mekân üzerinden düşünmekten,
- “Bizim tarihimiz–sizin tarihiniz” ayrımından çıkıp,
“Bu toprakların tarihi” demekten geçer.
Gromni Vadisi bize şunu hatırlatıyor:
Tarih, bağırarak değil; dinleyerek anlaşılır.
Sonuç: Taşlar Taraf Tutmaz
Gromni’deki taş yapılar ne Yunan’dır ne Türk.
Onlar Anadolu’dur.
Tarih siyasallaştığında taşlar susturulur.
Tarih hakkaniyetle okunduğunda ise taşlar konuşur.
Ve belki de en doğru tarih okuması şudur:
Geçmişi bugünün kavgasına alet etmeden,
geleceğin vicdanına emanet etmek.