BİLİM

Gücün Psikolojisi: Hubris Sendromu, Narsisizm ve Yöneticilik

Uzmanlara göre yöneticilik yalnızca karar verme gücü değil, aynı zamanda insan zihni için ciddi bir sınav. Uzun süre denetlenmeyen güç ve sürekli övgü ortamı, hubris sendromu ve narsistik eğilimleri besleyebiliyor. Tarihsel deneyimler ise güçlü liderlerden çok güçlü kurumların önemini hatırlatıyor.

Giriş: Güç insana ne yapar?

Yöneticilik ve liderlik, modern dünyada cazibesi en yüksek roller arasında. Ancak psikoloji ve siyaset bilimi literatürü, bu rollerin önemli bir risk barındırdığına dikkat çekiyor: gücün insanı dönüştürmesi.

Araştırmalar, uzun süre güçlü pozisyonda bulunan bazı yöneticilerde:

  • eleştiriye tahammülün azalması

  • kendisini vazgeçilmez görme

  • kuralları kendisi için geçersiz sayma

  • karar süreçlerinin daralması

  • empati kapasitesinin zayıflaması

gibi örüntülerin gelişebildiğini gösteriyor. Bu tablo, literatürde sıklıkla hubris sendromu ve narsistik özellikler ekseninde tartışılıyor.


Hubris sendromu: İktidarın gölgesinde büyüyen kibir

“Hubris” kavramı, kökeni Antik Yunan’a kadar uzanan bir sözcük. Aşırı kibir, taşkın özgüven ve kendini ayrıcalıklı görme anlamına geliyor. Modern kullanımda ise hubris sendromu, özellikle:

  • uzun süre iktidar veya yetki sahibi olan

  • sınırlanmayan ve eleştirilmeyen liderlerde

gözlenebilen, belirgin davranış değişiklikleriyle tanımlanıyor.

Bu sendromla ilişkilendirilen tutumlar şöyle sıralanıyor:

  • “Ben hata yapmam” inancı

  • eleştiriyi düşmanlık olarak algılama

  • kuralları kendisi için bağlayıcı görmeme

  • gerçeklikten kopuşa varan özgüven

  • danışma mekanizmalarını devre dışı bırakma

Uzmanlar, hubris sendromunun zekâ ile değil daha çok sürekli güç kullanımı ve denetimsizlikle ilişkilendirildiğini vurguluyor.


Narsisizm: Liderlikte parlak ama tehlikeli bir zemin

Narsisizm, psikoloji literatüründe:

  • kişinin kendisini aşırı önemli görmesi

  • sürekli onay ve hayranlık araması

  • empati kapasitesinin azalması

  • eleştiriyi kabullenememesi

şeklinde tanımlanıyor. Patolojik boyutu, Narsistik Kişilik Bozukluğu olarak adlandırılıyor.

Yöneticilik bağlamında narsisizm, başlangıçta karizmatik liderlik izlenimi yaratabiliyor. Ancak uzun vadede:

  • ekip içinde korku ve suskunluk

  • liyakatin yerini sadakatin alması

  • hataların tekrarlanması

  • kurum kültürünün zayıflaması

gibi sonuçlara yol açabiliyor.

Uzmanlar, narsisizmin liderliği parlatabildiğini, fakat kurumları kırılgan hale getirdiğini ifade ediyor.


Lider kültü nasıl inşa edilir?

Liderlik psikolojisinin karanlık alanlarından biri de lider kültü. Bu yalnızca güçlü lider figürüyle oluşmuyor; birbirini besleyen birçok mekanizma aynı anda devreye giriyor.

1) Efsaneleştirme

Liderin biyografisi kahramanlık anlatılarıyla kurgulanır, hata yapmaz bir figür çizilir.

2) Sürekli tekrar

Sloganlar, marşlar, görseller ve isimlendirmeler yoluyla liderin varlığı gündelik hayata yerleştirilir.

3) Propaganda ve bilgi kontrolü

Eleştirel sesler zayıflatılır; tek seslilik güçlendirilir. Alternatif görüşler tehdit olarak sunulur.

4) Ödül–ceza düzeni

Destekleyenler ödüllendirilir, karşı çıkanlar dışlanır. Böylece sessizlik hâkim olur.

5) “Biz–onlar” ayrımı

Toplum, lideri destekleyenler ve karşıtlar diye keskin biçimde ayrıştırılır.

Bu süreçlerin toplamında, kişi olmaktan çıkan lider, sembolik ve sorgulanamaz bir figüre dönüşür.


Tarihten alınan dersler

Tarih kitapları, hubris ve narsisizmin yalnızca kişilerde değil, toplumlarda da ağır bedeller doğurduğunu gösteren örneklerle dolu. Çeşitli dönemlerde:

  • mutlak güç yoğunlaştığında

  • denge ve denetim mekanizmaları zayıfladığında

  • lider kültü pekiştiğinde

  • eleştiri ve itiraz bastırıldığında

toplumların ekonomik, sosyal ve insani krizler yaşadığı biliniyor.

Araştırmacılar şu uyarıda birleşiyor:

Tarih, “tek bir kötü insanın hikâyesi” değil;
gücün denetlenmediği sistemlerin ortak sonucudur.


Yöneticilik neden risk alanıdır?

Yöneticilik, yalnızca yetki vermekle kalmaz; beraberinde sürekli geri bildirim üretir. Uzmanlara göre risk, şu başlıklarda yoğunlaşır:

  • sürekli övgü ve itaatin normalleşmesi

  • kararların sonuçlarından kişisel olarak etkilenmeme

  • çevrenin yalnızca onaylayanlardan oluşması

  • eleştirinin zayıflamasıyla gerçeklik algısının bozulması

Bu ortamda hubris ve narsistik eğilimler birbirini besleyen bir döngü haline gelebilir.


Kurumlar nasıl etkileniyor?

Hubris ve narsisizmin kurumlara yansıması en az psikolojik etkiler kadar kritik:

  • tek seslilik, danışma kültürünün yerini alır

  • risk ve hata değerlendirmeleri zayıflar

  • farklı düşünenler sistem dışına itilir

  • kararların toplumsal maliyeti artar

  • kurumlar kişilere bağımlı hale gelir

Uzmanların ortak vurgusu şu: Kurumsal akıl, bireysel karizmanın önüne geçmedikçe hata büyür.


Çözüm nerede?

Araştırmalar ve tarihsel deneyimler üç temel başlıkta buluşuyor:

  1. Güçlü kurumlar ve denetleme mekanizmaları

  2. şeffaflık ve hesap verebilirlik kültürü

  3. eleştirinin cezalandırılmadığı özgür tartışma ortamı

Ayrıca:

  • liderlerin düzenli geri bildirim alması

  • ekip içinde farklı görüşlerin teşvik edilmesi

  • empati ve etik liderlik eğitimlerinin güçlendirilmesi

uzmanlar tarafından koruyucu faktörler arasında gösteriliyor.


Sonuç: Güç emanet, liderlik sorumluluktur

Psikologlar ve siyaset bilimciler, liderlik ve yöneticilik için şu ortak cümlede buluşuyor:

Gerçek liderlik, güçte kalabilme sanatı değil,
gücü kullanırken sınır ve sorumluluk tanıma erdemidir.

Hubris sendromu ve narsisizmin gölgesinde şekillenen yönetim modelleri, kısa vadede güçlü görünse de uzun vadede kurumları ve toplumları kırılgan hale getiriyor. Uzmanlara göre asıl ihtiyaç, güçlü bireyler değil, güçlü kurumlar ve eleştiriden beslenen bir yönetim kültürü.