BİLİM

Melatonin Uyarısı: Uzun Süreli Kullanım Kalp Yetmezliği Riskiyle İlişkilendirildi

American Heart Association’ın (AHA) 2025 bilimsel toplantılarında sunulan geniş ölçekli araştırma, en az 1 yıl boyunca melatonin kullanan yetişkinlerde kalp yetmezliği, hastaneye yatış ve tüm nedenlere bağlı ölüm riskinin belirgin şekilde arttığını ortaya koydu.

  • Melatonin kullanımının genellikle altta yatan ciddi uyku sorunları nedeniyle başladığını,
  • Uyku bozukluklarının kalp-damar hastalıkları için bağımsız bir risk faktörü olduğunu,
  • Melatoninin birçok ülkede reçetesiz ve kontrolsüz şekilde kullanıldığını,
  • Ürün içeriklerinin farklı dozlarda olabildiğini
belirtiyor. Ayrıca bu çalışma bir gözlemsel analiz olduğu için ilişkiler dikkatle yorumlanmalı; yine de halk sağlığı açısından kritik bir uyarıya işaret ediyor. Toplum sağlığı açısından neden önemli? Melatonin, özellikle ABD ve Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de birçok kullanıcı tarafından “kolay uyku çözümü” olarak görülüyor. Ürünlerin reçetesiz temin edilebilmesi nedeniyle:
  • uzun süreli kullanım,
  • kontrolsüz doz alımı,
  • tıbbi değerlendirme yapılmadan sürekli takviye kullanma
giderek yaygınlaşıyor. Araştırma, bu “güvenli destek” algısının sorgulanması gerektiğini ortaya koyuyor. Uzmanların önerileri Kardiyoloji ve uyku tıbbı uzmanları şu noktalara dikkat çekiyor: ✔ Melatonin kısa süreli kullanımlarda güvenli olabilir; uzun süreli kullanım hekim kontrolü gerektirir. ✔ Uykusuzluk yaşayan bireylerin ilk tercihi uyku hijyeni , yaşam tarzı değişiklikleri ve gerekirse davranışsal uyku terapisi olmalı. ✔ Kalp hastalığı olanlar veya risk grubunda bulunanların melatonini mutlaka doktor kontrolünde kullanması gerekir. ✔ “Uyku desteği” arayanların altta yatan hastalıklar açısından değerlendirilmesi şarttır. Türkiye açısından ne anlama geliyor? Melatonin Türkiye’de de yaygın olarak kullanılan bir takviye. Son bulgular:
  • sağlık çalışanlarının,
  • eczacıların,
  • medya kuruluşlarının,
  • halk sağlığı ekiplerinin
uzun süreli melatonin kullanımına karşı daha dikkatli bir dil benimsemesini gerektiriyor. Bu çalışma, “zararsız takviye” algısının yeniden masaya yatırılması gerektiğini gösteriyor.