Köşe Yazıları

Kâğıt Üstünde Haklar, Gerçekte Sessizlik

Dünya İnsan Hakları Günü…
Her yıl 10 Aralık’ta dünyanın dört bir yanında aynı cümleler tekrarlanır: “İnsan onuru dokunulmazdır.” “Herkes özgür ve eşittir.” “Çocuklar korunur, masumlar öldürülmez.” Peki gerçek böyle mi? Kâğıt üstünde evet. Hayatın içinde hayır. Bugün dünyada insan hakları, en çok insanın öldüğü coğrafyalarda en yüksek sesle savunuluyor; ama en az duyuluyor. Çünkü metinler gür, vicdanlar suskun. İnsan Hakları Bildirgesi’nin 76. Yılı BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildiğinde takvim 10 Aralık 1948’i gösteriyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın külleri hâlâ sıcaktı. İnsanlık, daha fazla kıyım olmasın diye ortak bir söz verdi: “İnsan, yalnızca insan olduğu için değerlidir.” O gün imza atan devletlerin büyük bölümü bugün hâlâ aynı metne bağlı olduklarını söylüyor. Ama aynı devletler, çocukların öldürüldüğü, şehirlerin yakıldığı, milyonların yerinden edildiği sahneleri sadece izliyor. Metin duruyor, söz duruyor… Yanında bir tek şey düşmüş: insan. Bir Yerde Bir Çocuk Öldüğünde, İnsanlık Yaralıdır Bugün bazı coğrafyalarda çocuklar okula gitmek yerine sığınaklara koşuyor. Bazı şehirlerde, oyun yerine siren sesleri var. Bazı evlerde, ekmek değil; umut tükeniyor. Ve dünya konuşmaya devam ediyor: “Uluslararası hukuk”, “Orantılılık”, “Müzakereler”… Bu kelimelerin ardında bir gerçek gizli: Can kayıpları sadece bir veri olarak görüldüğünde, insanlık kaybediyor. İnsan hakları, bir rapor değil; bir ruh halidir. Metin değil; vicdandır. Kâğıt Üstünde Her Şey Var, Hayatın İçinde Hiçbir Şey Yok Bugün hemen her ülkenin anayasasında aynı cümleler var: 🟢 Yaşama hakkı 🟢 Masumiyet karinesi 🟢 İşkence yasağı 🟢 Düşünce özgürlüğü 🟢 Sağlık ve eğitim hakkı Peki gerçek ne? Bir çocuk açsa, insan hakları kâğıttadır. Bir kadın şiddet görüyorsa, insan hakları kâğıttadır. Bir mahalle yoksulluktan karanlığa gömülüyorsa, insan hakları kâğıttadır. Dünyanın bazı bölgelerinde, insanlar “yaşamak” için değil, “ölmemek” için mücadele ediyor. Ve bu mücadele, bildiğimiz en temel hakkın isyanıdır: “Bırakın yaşayalım.” Hak, İnsana Yakıştırılınca Hak Olur Yıllardır öğrendiğimiz bir gerçek var: Haklar, gökyüzünden yağmur gibi düşmez. Birileri onları savunur, bedel öder, korur. Tam da bu nedenle bugün güçlü bir cümleye ihtiyacımız var: İnsan hakları, kâğıtta değil; hayatın ortasında var olmalıdır. Devletin gücü, toplumun vicdanı, medyanın dili, eğitim sisteminin yönü bu ilkenin arkasında durmadıkça hiçbir metin yeterli değildir. Bir yerde bir mazlum varsa, hak oraya gitmelidir. Bir yerde bir çocuğun gözünden yaş akıyorsa, hak oraya koşmalıdır. Bir yerde bir insan yalnızsa, hak onun yanında oturmalıdır. Bugün Sessiz Kalmak, Yarın Utançtır İnsanlık tarihi, hem kahramanları hem de sessizleri unutmaz. Savaş yıllarında bir anne, oğluna şunu fısıldamıştı: “Oğlum, bir gün sana doğruyu söylemek yasak olursa, doğruyu söyleyenlerin yanında dur.” Bugün belki en büyük hak budur: İnsanın yanında durmak. Mazlumun yanında durmak. Çocuğun yanında durmak. Çünkü insan hakları, bir deklarasyon değil; bir duruştur. Son Söz Dünya İnsan Hakları Günü… Kutlamıyoruz. Hatırlıyoruz. Bir daha söyleyelim: Hak, kâğıtta değil; hayatta anlam kazanır. Metin değil, insan korunmalıdır. En değerli hak, insanın hayatıdır. Bugün dileğimiz şudur: 🟢 Her çocuk gülsün. 🟢 Hiç kimse aç kalmasın. 🟢 Savaşlar dursun. 🟢 İnsan insana yara olmasın. Ve belki bir gün, şu cümle gerçek olur: “Dünyada insan hakları vardır; kâğıtta değil, yaşamın tam içinde.”