Depresyon, modern çağın en yaygın ruhsal sorunlarından biri. İlaçlar yaygınlaştı, terapiye erişim arttı, farkındalık kampanyaları çoğaldı. Ancak tüm bu çabaya rağmen toplumdaki depresyon oranları neden hâlâ yüksek?
Bu kritik soruya yanıt arayan bilim insanları, Clinical Psychology Review dergisinde yayımlanan kapsamlı bir değerlendirme çalışmasında çarpıcı bir tabloya dikkat çekti. Çalışmaya göre, son yıllarda depresyon tedavisi gören kişi sayısı artmasına rağmen, toplum genelinde depresyonun yaygınlığında belirgin bir azalma görülmüyor.
Araştırmacılar bu durumu “tedavi–yaygınlık paradoksu” olarak tanımlıyor. Yani daha fazla insan tedavi görüyor, ancak depresyon toplumdan çekilmiyor.
Tedavi var ama kalıcı iyileşme yok
Çalışmada öne çıkan en dikkat çekici noktalardan biri, tedavilerin çoğu zaman kısa vadeli iyileşme sağladığı, ancak hastaların önemli bir bölümünde depresyonun tekrar ettiği yönünde. Depresyon, giderek daha fazla kişide kronik bir sorun hâline geliyor.
Bilimsel çalışmalar gerçeği yansıtmayabilir
Araştırmacılar, ilaç ve terapi çalışmalarında elde edilen başarı oranlarının, gerçek hayattaki etkiyi olduğundan daha iyi gösterdiğini belirtiyor. Klinik araştırmalara genellikle daha hafif vakaların dahil edilmesi, günlük yaşamın zorluklarıyla mücadele eden birçok hastanın bu tabloda yer almamasına yol açıyor.
Her üzüntü depresyon mu?
Bir diğer önemli tespit ise depresyon tanımının giderek genişlemesi. Uzmanlara göre, yaşamın doğal zorlukları, geçici mutsuzluklar ve stres durumları da zamanla “depresyon” etiketi alabiliyor. Bu durum hem istatistikleri etkiliyor hem de gerçek ihtiyacı olan hastaların gözden kaçmasına neden olabiliyor.
Uzmanlar uyarıyor
Bilim insanları, depresyonla mücadelenin yalnızca ilaç ve terapiyle sınırlı kalmaması gerektiğini vurguluyor. Sosyal destek, ekonomik koşullar, yalnızlık, iş güvencesi ve yaşam tarzı gibi faktörlerin göz ardı edilmesi hâlinde, tedavilerin toplum genelinde beklenen etkiyi yaratmasının zor olduğu ifade ediliyor.